6 Mart 2022 Pazar


 (canım istedi, bir "çiklet şiiri" yazdım bugün sabah, erken saatte!)


'temiz hissiyatlara ihtiyacımız var" diyor sırf iyilikten yana açılan aydınlık bir ağız, sevgili yunus! "duru" demek istiyor yani, eğilip bükülmemiş, sistemin pespayeliklerine, kalabalığın domuzca değerlerine katlanmak, uyum sağlamak için eksilip bulandırılmamış hissiyatlar mutluluk, acı, öfke, aşk, gitmek, dönmek, karşı çıkmak neyse ne, bulandırmadan yaşanmalı demek istiyor.
bir yer geliyor -çoğumuz için iş hayatının başlangıcı veya "kazanmaya" başlamak oluyor bu yer küçük küçük eyvallah etmeye başlıyor insan. "ne olacak canım?" diyorsun, "herkes yapıyor. hem ben onlar kadar kirlenmiyorum ki!" öfkeleneceğin yerde gülümseyerek geçiştirmeye çalışıyorsun durumları, "kafayı mı yediniz kardeşim?" diyeceğin yerde "demek dünya böyle. ne yapalım? yapayalnız kalacak değiliz herhalde" demeye başlıyorsun. sonrası zaten çorap söküğü gibi geliyor. kendine ettiğin minnacık ihanetlerle başlıyorsun işe. zamanla bakıyorsun ki, başlangıçta öfkelendiğin, nefret ettiğin, tiksindiğin ne varsa tam ortasında duruyorsun.
insan tuhaf bir mahlûk elbette; her seferinde daha büyük bir beceriyle buluyorsun kendini haklı çıkaracak bir néne. "para kazanmak zorundayım" diyorsun, "ben iyi bir insanım aslında" diyorsun, "elimden başka türlüsü gelmedi" bile diyebiliyorsun hatta. kafan daha iyi çalışıyorsa daha sofistike açıklamalar buluyorsun yaptığın ve yapmadığın şeylere, kendine ettiğin küçük ihanetlere. işte o zaman başlıyorsun hissiyatları bulandırmaya. hayatın netlik ayarını bozuyorsun. sanıyorsun ki, daha iyi olacak böyle. olmuyor oysa. güçten düşüyorsun. kendinden uzağa doğru epey yol aldığın için... nasıl diyeyim? sanki öksüz kalıyorsun. sanki ilk eyvallahından itibaren kendini yetim bırakıyorsun. sen kardeşim işte o yüzden sabahları böyle tatsız kalkıyorsun. ne rakı tat veriyor eskisi gibi, ne eskisi gibi şöyle etraflıca ağlıyorsun

bu sisteme neden karşıyım ben? marx yüzünden mi? benjamin'i, adorno'yu okuduk diye mi? hayır işte. hissiyatımı bozuyor çünkü vaziyet. içimi bulandırıyor sistem, hayatın netliğini bozuyor.
ilk bir şey vardı. temiz bir şey. paşa çayına batırılan bisküvinin verdiği mutluluk gibi bir şey. alçakgönüllü, eski, küçük, temiz bir şey. bu sistem benim o küçük, eski, küçük kalbimi bozuyor. şunu alınca daha iyi hissedeceğimi sandırıyor bana, şöyle ünlü olursam daha "mühim" olacağımı sokakta bana saldıran manyak ve entelektüel kadınlara cevap verip lafı gediğine koyarsam "kazanacağımı", yüksek muhitlerde bulunursam daha önemli olacağımı zannettiriyor bana. zannettikçe ihanet ediyor insan kendine çaya batırılmış bisküviden uzaklaşıyor beni. gülmekten, ağlamaktan, melek gibi sevinmekten uzaklaşıyorsun ve bunların bütün temiz hallerinden.
ezilene yardım etme fikrinden, sadece iyi insanları önemseme halinden, güçsüzün yanında olma isteğinden, insanın "metalaştırılamayacağı" gerçeğinden, velhasıl insan olmaktan uzaklaştırıyor seni, uzaklaştırmaya çalışıyor.
iyi büyümek lazım yani. iyi büyümek. başlangıçta kimsesizler yurdundan gelen çocuklarla, kapıcı çocuklarıyla aynı sırada oturmak için direttiysen sınıfta yine aynı sırada oturman lazım. ön sıralarda oturan "ineklere" nasıl gıcıktıysan küçükken, şimdi de domuzlara o kadar uzakta oturman lazım.
sevgili kardeşim, senin bugünden itibaren, tıpkı eski güzel günlerdeki gibi, eyvallahsız olman lazım. sırf temiz hissiyat için yani. eyvallah mı?

ece

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder